Ana içeriğe atla

MASUM NEFRET



        Hissizliğim beni düşündürüyor kendime kızamıyorum bile, saniyeler boşa geçiyor her saniye öfkemle  büyürken. Yediğim yemekler bile garip geliyor, tatlar eskisi gibi zevk vermiyor ,renkler ise soluk rüzgarda. Daha çok gencim, sanırım bu gençlik nefreti, masum bir nefret. Yaşlandıkça nefret azalıyor, işte o az olan nefret hiç de masum olmuyor. Birden oluyor işte, masum ya birden patlıyor her şeye, herkese. Varolmuş, varolan, varolacak herkese, her şeye nefret büyütüyorum masumiyetle.Herkesin özel bir yeri var. Herkes nefretimin bir parçası. Tüm gün nefret ediyorum, tüm koca gün. Sonra yoruluyorum nefretim azalıyor yavaşça, işin içinden çıkamadığımdan. 
      Sevdim olmadı, nefret ettim olmadı. Gitmem gerek ya da samimiyetsiz  dünyada samimi bir şekilde rol yapmam gerek. Masum nefretim hala derinlerde kor halinde. Yaşlanmam gerek, bilmiyorum hangisi daha tehlikeli?
      
         Erken yoruldum, her şey mükemmel olsa gene de erken yorulurdum. En çok bu yüzden masum nefretim kendim.Uyum sağlasana ne var yani, ne var bu kadar düşünmeye? Faydalı olsa düşünceler amennah, lakin bu düşünceler amennah kelimesi kadar bile değeri olmayan şeyler. Düşünür olmak için düşünürüm gibi, gibi…İşte gene gitti kafa orda birisi öldü şuan. Burda birisi ilk kez gördüğü güzel kızın ,orda birisi öldüğünü düşünmeden gömüldü dolgun dudaklarına . Şurda birisi düşünmeden taptı tanrısına ya da ilahi varlığına , orda biri ölürken burda birisi artık öptüğü kızın şimdi memesini okşarken. Ben de tüm bunlar olurken  masum nefretimi dizginlemeye çalışıyorum nefretim bile işe yaramıyor napayım ben böyle nefreti, ne gerek vardı bunlara.
    
       Ne fayda,  sorgulayıp delirmeden yaşamamalı insan.

133

xx.10.2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ölünce Gülümser İnsan

Yıllardır otururduk karşılıklı, bir o konuşmazdı bir ben. Çok önemli değildi ilk başlarda hangi duygularla dolu olduğunu anlayamadığım sessizliğimiz. Herkesle konuşabilirdim, onla konuşamadığımdan oldu tüm bunlar ama onu hiç suçlamadım. Konuşmanın, derdini anlatmanın hatta ve hatta derdini yazmanın ne demek olduğunu bilmiyormuşum. Onla her şey sadece ve sadece gündelik işlerden, nasılsından ibaretmiş. Geçmişi olduğunu çok sonradan öğrendim. Geleceği hakkında da şüphelere sahiptim hep. Şimdilerde düşünür oluyorum acaba gizli gizli birileriyle mi dertleşiyordu ya da bir yerlere mi yazıyordu ya da sadece öylece boşluğa mı bağırıyordu hatta ve hatta sadece boşluğa mı bakıyordu da bu insanlığın paylaşmak dediği dertlerin, sıkıntıların, hafifletme çabasını sağlamış oluyordu. Ne oldu da bu hale geldi hala anlamlandıramıyorum. Nedeni hala soramadım babama. Babamla hiç sarılmadık, babamla hep tokalaştık. Tokalaşmak ne büyük bir heyecandı, başka insanlarla tanıştığımda zevkle onların e

YÜZÜK

                                   Çok az şey öğrendim hayattan. Sanırım en önemlisi hayattan bir şeyler öğrenmenin ne kadar zor olduğunu   öğrenmekti; büyük çabalar sonucu hayattan çalabildiğim bir ders oldu bana ama belki de ben anlamamak istemedim bir türlü, bu kadar güzel ve temizken hayat. Üzülerek öğrendim hayatın ölümle ölümüne savaştığı acı sonu, beni daha yenemedi ama sevdiklerimden bazılarını vahşice aldı benden ve bana tek bir şey bıraktı. Kararmış bir yüzük ve sonrasında ona sahip olduğumu düşündüm. Eğlendim , güldüm , ağladım, lakin en çok güldüm sevdiğim insandan kalan kararmış yüzük parmağımdayken. Bir gün, herkesin sahip olduğu, o bir gün kaybettim yüzüğü.Yüzük parmağımdayken onun ölümüne ağlamamama rağmen yüzüğün yokluğuna da ağlamadım. Aradıysam da bulamadım yüzüğü. Sonra eve dönmeye koyuldum   yıldızlara bakıp düşünürken ve kediler geldi yanıma, üzgün gördükleri için sanırım ve ben de yürümeyi bırakıp oturdum onlarla. Parmağımda olması gereken yüzüğü arıyorlar

Kim bu adsız?

      Adsız yazıldığı üzere ismi olamayan biri.       Dünyada varolmuş, varolan ve varolacak her şeyin bir adı bulunurken isimlerin önemini pek düşünmemişizdir. İsmi olmayan birinin ne önemi olabilir ki? İsimlere takılmadan, isimleri olsa da hatırlanmayanlar için bu yazılar adsızdan gelmektedir.Adsızlık sıradanlığın yansımasıdır. Naçizane yayılanacak olan yazılar, Laszlo Krasznahorkai'nın "Savaş ve Savaş" romanındaki huzursuz Korin'in dürtüsüyle buraya aktarılıyor olucaktır. Ebediyete iletebilmek için. Adsız olan ebediyette de var olacaktır.            Birbirleriyle ilişkili olan ve olmayan bir çok yazının ortaya çıkmasını sağlamıştır, adsızın düşünceleri. Nitelikli olup olmadığına bakılmaksızın, yazım yanlışlarına ve noktalama işaretlerine dikkat edilmeden, anlamsız ve basitlikleri önemsenmemeksizin aktarılacaktır buraya.           Adsızı anlatmaya çalışmaya gerek yoktur, kim bu adsız sorusunu doğuran merağa gerek olmaması gibi.