Yeni bir sayfa.. Kitap sıkıcı olmasa da sayfayı çevirdiğimde duruyorum sebepsizce. Bu duraklamada yazarın ya da yazma becerisinin hiçbir suçu yok. Peşi sıra kafamı kaldırıyorum kitaptan ve gözlerimi odada, hayati önem taşıyan ve ivedilikle ihtiyaç duyulan objeyi ararcasına çaresizce gezdiriyorum. Gördüklerim beni ağlamaklı bir hale sokuyor. Zira bomboş odada duvar dibine istiflediğim kitaplarım, oturduğum sandalye masa ve oturduğum sandalyenin arkasında bulunan kanepe dışında hiçbir şey yok. İstiflenmiş daha doğrusu orada olduğu unutulmuş kitapların hatırlanmasıyla oluşan ağlamaklı halim daha da beter bir hal alıyor. Ağlıyorum. Tek sebebi okunulması için güç bela alınıp, bir köşeye atılarak unutulmaya yüz tutmuş kitaplar olamaz, ağlamak bu kadar basite indirgenmemeli. Neden ağladığımı bilmiyorum. Bir elimle gözlerimdeki yaşı elimin tersiyle yanaklarımdan sürüyorum. Sürgün edilen göz yaşlarım el ve yanak derimde siliniyor gidiyor. Ağlamam kesilince bir gülümseme beliriyor
Adım Polat. 12 yaşındayım, saat kulesinin az ilerisinde yaşıyorum. Annem ne iş bulsa yapıyor ev temizliğinden yaşlı teyzelere bakmaya kadar. Babam da hamallıktan ameleliğe kadar her bulduğu işi yapıyor. Gene de evimizi kış aylarında yeterince ısıtamıyoruz. Annemin adı Zeynep, babamın adı Ahmet. Bir de kardeşim var adı Kemal ama ben ona sincap diyorum, 4 yaşında, sanki hiç büyümüyormuş gibi geliyor bana. Bir keresinde sincap görmüştüm arka bahçede o da aynı Kemal gibi küçücüktü, Kemal daha küçük ama. Belki de ben büyüğümdür. Genelde yukarı mahallelerden teyzelerin getirdiği eski kıyafetleri giyerim. İşin kötü yanı hiçbir zaman tam olmaz bana, küçük geldiğinde büyürüm, büyük geldiğinde ruhum küçülür sığmaz kıyafete. Şunu anladım kıyafetlerimizi asıl taşıyan bedenlerimiz değil, ruhlarımızmış. Yan sokakta yaşayan Makbule abla var, 18 yaşında, çok güzel bir kadın ve çok iyi bir insan, kazandığı parayla bana çilek alır ve ben çileği çok severim. Kıyafetini çok iyi seçer, öyle bir giyer